Bu Blogda Ara

7 Ekim 2012 Pazar

çay içen?

şarkıyı dinleyip okuyoruz

Çok ayrı tutkularımız ve çok uzağımıza düşen umutlarımız var. içimize düşen bombalara inat. hepsini ayrı ayrı sevip, hepsinden ayrı yrı nefret ediyoruz. göründüğümüz gibi olmaya çalışıyoruz sonraları anlıyoruz olamadığımızı hani ters köşeye yatan kalecinin kollarını açıp ağlara giden topu izleyişindeki çaresizlik oluveriyor kaderin karşılığı. bir kadın düşüm. her şeyiyle. şefkati, merhameti, kini, umutları ve göz yaşlarıyla. göz yaşı dökmeyen kadın yoktur. göz yaşı bir kaçma halidir, bazense anlama. ama birilerinin onlara kaçamadıkları söylemesi gerekiyor. çünkü kaçtıklarını zannetikleri her an biraz daha yaklaşıyorlar, biraz daha sıkı sarılıyorlar böyle sıcacık. aslında hepimiz sarılmaya muhtaç yaratıklar oldugumuz için ses etmiyoruz. duruyoruz. sonra, bir anda çekip gidiyorlar, aniden, hiç düşünmeden, arkalarına bakmadan, umursamadan, atıkkları her adımda o yavaş yavaş ördükleri acımasızca yıkarak gidiyorlar. döktüğü göz yaşlarına üzüldüğün için kendini zavallı hissediyorsun, onun için üzüldüğün her an için kendine daha fazla acıyorsun. zaten işin en pis tarafı tam olarak bu. kendine acımak. ne kadar çaresiz, ne kadar değersiz ve çözümsüz. işin içinden çıkamıyorsun. aklına en çözümsüz kaçış planları geliyor sadece bir zavallını yapacaklarından, yok diyorsun duruyorsun. sonra her şeyin ilacı giriyor devreye. mutlu gibi yapıyorsun, normal gibi. tam o sırada bi sürü şey dönüyor kafanda. mesela ben hayatımda sen şimdi gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek kadar saçma bi laf duymadım. yok arkadaş olmuyor. herkeis sana benzetmeye çalışıyorum yok. belki ofisteki kızlar biraz andırıyor olabilir ama bakkal ismet abi sana hiç benzemiyor, zaten benzemesin. düşünsene ismet abinin sana benzediğini, bence çok saçma. yine nerden nereye geldim. arif'in mençıstıra yazdığı ayrılık şiirini araken kendimi songül karlı'nın memlerinin arasında buldum. halim o kadar kötü işte. neyse ben bi çay koyup geliyorum.