Bu Blogda Ara

26 Ekim 2013 Cumartesi

Kapı.

Kocaman duvarların diplerinden, ateş saçan nehirlerin kıyılarından, yalanlar savuran fırtılarının ortasından geçtim. Yağmur yağdı. Çok fazla. Ortalık battı. Kanalizasyonlar patladı. Yerin dibine itmeye çalıştığım bütün pislikler ortaya çıktı. Daha fazla gizleyemedim. Yanıbaşımda, suyun üstünde bize öylece bakıyorlardı. Kaçtım, konuşmadan. Sustum çünkü yalan söyledim. Sonrası isteksiz saatler günler. Senin tertemiz yüzünden daha uzaklara gidesim geldi. Yoruldum. Yüksek ihtimalle haklı suçlamalarından. Yüzüme savuşturacağını bildiğim haklılıklarından. Her zaman giden mi suçlu. Ortalık sakinleşti, sular çekildi. Hafiften burnumuz kesen o pis koku kaldı sadece. Pek de gidecek gibi değil. Ellerim çözülmüştü artık. Önümde yemyeşil bir vadi var. Onun ortasında duvarsız kapılar. Onlarca.. Yüzlerce.. Burdan bakınca bile kaç tane olduğunu sayamıyorum. Yüksekteyim. Yüzüme rüzgar çapıyor. Sert. Isırıyor inceden. Dudaklarım kurumaya başladı bile ama güneş tepede. Yalandan da olsa mesaisini doldurmak için görev başında. Tek tek geçmem gerek o kapılardan. İndim önlerine kadar. Gölgeleri üç insan boyu. Güneşi kesiyor, soğuk yerde. Açıyorum deniz çıkıyor karşıma. Karşıda birkaç küçük ada. Önümden motorlu bir kayık geçiyor,üstünde yaşlı bir adam. Sesleniyorum duymuyor. Kendimi duyurmak için bağırıyorum. Kafasını çeviriyor. Sigarasını tuttuğu elini kulağına götürüp ben anlamadığını anlatıyor. Kapatıyorum kapıyı. Ne o tembel güneş var ne de soğuk yeşillik. Ayağım suyun içinde. Kıyının karşısına geçmişim bile. Burası şaşırmamı engelleyecek kadar güzel. Tırnak büyüklüğünde yengeç yavruları dışında kimse yok. Sürekli esneyen bir boşlığun içindeyim. Uzaktan rumca bir şarkı sesi geliyor gibi. Hafif esen rüzgara yenilmediği anlarda kulağımda. Az ötede, ağacın arkasında başka bir kapı görüyorum. Sudan çıkıp hızlıca oraya doğru gitmeye başlıyorum. Güzelim toprak ayağımın altında çamur olmuş. Minik taşlar canımı yakıyor biliyorum ama hissetmiyorum. Açıyorum kapıyı, karşımda boş bir oda. Duvarları yeni boyanmış. Sanki bana hazırlamışlar gibi. Beyaz duvarlı boş bir oda. Kapıdan geri çıkmak için arkamı dönüyorum. Beyaz duvar burnumun dibinde. Berbat kokuyor bu boya. Yer sıcak cam yok. Tek bir ışık var o da beyaz. Gözüm yanıyor bu parlaktıktan. Yere çöküyorum. Sıcak iyi geldi. İçim geçmiş, gözlerim kapalı. Burdan çıkmanın bir yolu mutlaka var biliyorum ama elden bir şey gelmiyor. Olduğum yerden ayağa kalkmaya çalışıyorum. Oda yan dönmeye başlıyor. Tavan yanımda, tutunamıyorum. Beni bir boşluğa atıyor. Dışkı gibi. Yutulamayan kılçık gibi. Tükürüyor. Büyük bir caddeye atıyor beni. Yolun oratasındayım şimdi. Üzerimde bir takım elbise. Arabalar yanımdan vızır vızır geçiyorlar. Aynaları kolumu sıyırıyor. Kaldırımlar bomboş. Herkes deli gibi araba kullanıyor. Kafamı kaldırıp sağa sola bakıyorum belki kapı görürüm diye ama yok. Kaldırıma çıkmam gerekiyor, şokun etkisi geçince harekete geçiyorum. Önce elimdeki Bond çantayı atıp zaman tutuyorum. 1.. 2.. 3. araba çantayı ezdi geçti. Ceketimi çıkarıp kaldırıma doğru havadan atıyorum. 1.. 2..3.. 4.. 5. bir anda ortya çıkan, berbat müzikli samba okulu aracına aslı kalıyor. Seni göreceğim güne daha çok uzaklaşıyorum. Umudum azalıyor. Arabalar kolumu parçalama başladı bile. Kesikler darinleşti. Acı desen senin yüzün var gözlerimde. Yolu iyice kollayıp son bir güç kaldırıma doğru attım kendimi. Kaldırıma kadar yetişemeyeceğimi düşünmeye başlamıştım. Haksız da sayılmazdım. Aslında hiç haksız olmadım ben. Başıma gelecekleri hep önceden bildim. İşte aldığım berbat kararların berbatlığı kestiremedim bir türlü, hepsi o. Kaldırıma kadar yetişemedim. İlk sağ yanağımda hissettim o yanma hissini. Sanki milyonlarca Bolt el le tutuşup o acıyı her yere yaymaya çalışıyor gibiydi. Saniyesinde vücudumun tamamına yayıldı o yanma. Gözlerimi açamadım. Çirkin bi binanın tepesinde elimde sondan üçüncü sigaramla oturmuş yatan bedenimi izliyordum. Artık işin hiçbir heyecanı kalmamıştı. Ayaklarımı topladım. Kalkıp yürümek geldi içimden. Arkama döndüm, kumsal. Bembeyaz kumlu bir kumsal. Uzunca. Bir tek sen vardın. Uzakta. Epey uzakta. Baktım, baktın. Yanına gelmek istedim, gelemedim. Yürümek istedim. Kum beni içeri doğru çekmeye başladı. Bağırmak istedim, boğazım düğümlendi. Şimdi sana kalan son enerjimle bakıyorum. O kumsalda bir tek sen varsın.