Bütün hikayeler aynı
şekilde başlar. Kadın adamın gözlerinin içine bakar, adam yelkenleri suya
indirir, dünya birkaç dakikalığına güzelleşir, birkaç dakika sonra kadın dışındaki
her şey renksizleşmeye başlar ve kadınla adam biraz daha bakışır. Sonrası
klişelerle dolu bir doğum sancısı. İnsan öldükten sonra öldüğü anı hatırlıyor
mu bunu bilmiyorum ama ilk nefes alışını hatırlamıyor, onda hepimiz hemfikiriz
. Hatırlayan varsa gelsin anlatsın. Hatırlamıyorum ama bence ilk defa nefes
almakla onun gözlerine bakmak aynı şey.
Hafifliyorsun ama bir yandan da ciğerlerin yanıyor, atmosfer
ağırlaşıyor, sonra sen biraz daha hafifliyorsun. Ayakların yerden kesiliyor, işler kontrolden
çıkmaya başlıyor. Aşk böyle bir şey değil diyorsun, sonra gözlerine biraz daha
bakıyorsun tertemiz bir “siktir et” diyorsun. O bakıyor ya gerisi pek de önemli
değil diyorsun. Kendine verdiğin kocam
sözleri yutuyorsun, o yuttuğun kocaman sözler ensende bıçak yaraları açıyor.
Öyle çok derin değil, bıçağın ucuyla. Böyle nokta nokta. Hafiften kanıyorsun.
Hafiften ama, zaten çok kanıyor olsa duramazsın. Dedim ya hani bütün hikayeler
aynı şekilde başlar diye, aynı şekilde de biter işte. Böyle ayakların yerden kesilir,
kendine gelemezsin ama ıslanmış bir sokakta biter. Yok öyle Eylül yağmuruyla
ıslanmış, az ileride bir Jazz Bar’ın olduğu bir sokak değil. Bildiğin dümdüz,
belediyenin sulama aracından sızan sularla ıslanmış , iddiasız bir sokakta
biter hikayeler. Bittikten sonra nerede
bittiğinin pek de bir önemi yok zaten.
İşte bunun gibi
binlerce hikayeye tanıklık ediyor sokaklar. Her gün hem de. Her gün
binlercesine. Bizse kendimizi daha kıymetli kılmak için bunları allayıp
pulluyoruz. Biraz abartıyor, çokça dram ekliyoruz. Hepsi içinde savrulduğumuz
büyük boşlukları doldurmak için. O büyük boşlukları büyük reklam panolarıyla
doldurmaya çalışırken mutlu olmayı unutuyoruz. Birbirimize acı, dram ve
memleketten gitme planları pompalıyoruz. Bence bizim jenerasyonun en büyük
problemi bu. Birbirini mutsuz etmeye çalışmak. Barda yalnız başına içen adamı
artık havalı bir imaj değil. Dibi görmüş olmak da hiç cool değil ayrıca.
Gülmeyi unuttuk desem yeri var. Kontrolsüzce sırıtıyoruz, anlamsızca bakıyoruz.
Evet anasını satayım, gülmeyi unuttuk. Boşlukları dolduralım derken gitti canım
yıllarımız. Dibi görmüş olmak değil ama nefesini tutup suyun üzerine çıkmak çok
cool bir durum bence. Sessiz sedasız gecelerde açmak da öyle. Sadece kendine
sakladığın anlar mesela. Ben hep şuna
inanırım, eğer bir insan kendine yetebiliyorsa, kendi başına eğlenebiliyorsa o
insan mutlu insandır.
Umutsuzluğa
alışmayın.
Final çok sikko oldu, böyle üçüncü sınıf yaşam koçu tadında
oldu ama olsun. Bugün de böyle olsun.