Bu Blogda Ara

29 Aralık 2011 Perşembe

Nerde bu devlet?

Ben daha çok çok küçükken haberlerde nerde bu devlet diye bağıran insanlar vardı ve devlet kavramı o yaşlarda  henüz oturmadığı için abuk sabuk şeyler düşünüyordum.... ki.. bugün çok haklı olduğumu görüyorum. Son yıllarda bu soru pek yok devlet mi gizlendi yoksa biz mi yok olduk diye düşündüğümde aslında biz hep aynı yerdeyiz ama devlet çok saçma yerlerde gizlenmiş mesela;

*Bir emeklinin maaş kuyruğunda ansızın gelen eceli,
*Polisin bir çocuğun kafasına indirdiği dipçikte,
*Ahmet ve Nedim'in bilgisayarına gönderilen mailin içinde,
*Bir öğrencinin bütün umutlarını bağladığı sınavın skandalında,
*Bir cumartesi günü ağlayan annenin göz yaşlarında,
*Yüzüstü yere yığılmış bir güvercinin sırtında,
*Köylünün tepesine inen bombada,
*Bazen karakolda bir siyahinin ölüm farmanında,
*Bazen yazı-tura atılışının turasında,
*Zaman zaman, Zaman'da,
*Çoğu zaman, otosansürümüzün tam göbeğinde,
*Bir kadının sırtındaki bıçakta,
*Bazen onlarca adamın altında kalan bir kız çocuğunun rüyasında,
*Köylünün evini sular altında bırakacak barajın kapaklarında,
*Bir komutanın emekliliğinde,
*Çubuklu formadan akan teri  kurutmaya çalışan iddianemede,
*Kocaman timsahın göz yaşlarında,
*Badem bıyığın arasından süzülen binlerce yalanlarda,
*Göçük altında kalan madencinin cebindeki son sigarasında,
*Çadırda yanan bebeğin kundağında,
*Sevgiliyi öpen çocuğun kafasında sopa,
*Hepimizin kocaman çaresizliklerimiz tam ortasında,
*Karanlık geleceklerde,
*Pişkin pişkin toplanılan ihalelerde,
*Dağın tepesine gönderdiğin mehmetin son duasında...

yani aslında devlet içimizde içimizde, biz onu hissetmeyi beceremiyoruz o ayrı.

29 Kasım 2011 Salı

Artik burali olduk

Uzaklardan gelmek zor.Adini degistirmek isteyen insanlarin oldugu yerde kalmak zor.Senden sen olmamani bekleyen yorar, yipratir. 55 sene once Sirplarin baskisinin artmasindan sonra mali mulku birakip kalkip Istanbul'a gelen bir aile. tam 8 cocuk biri yolda olsun kaldi 7. Dillerini bilmedigin insanlarin arasina gel sonra yasamak icin mucadele et diren. Tertemiz parlayan bir beyaz Sahin arka cam yazisi okumustum 'Yasamak Direnmektir' yaziyor. Acik.. Yasamak icin direniyoruz direndigimiz kadar yasiyoruz. 2 goz odali eve gel yuzlerce kilometre gectikten sonra. 7 cocuk buyutmeye calis, bir yandan yeni bir dunyaya adapte olmaya calisirken diger kadinlarin bakislarina,baskisina gogus gere gere cesme basinda su kuyrudunda. Ardindan 'memleketten' bir aile daha gelsin. Buyur etmemek kapi acmamak olmaz. Gerekirse sen kapi onune cikarsin onlari yatirirsin evinde.Oldu mu simdi 18 kisi. Cabalarsin biraktigin koyunu ozlersin o varlikli bolluk icindeki hayatini, sonra aklina yasadigin baskilar gelir pisman olmazsin onurumla yasamak daha onemli dersin. Sesini cikarmazsin kafani one egip annelik yaparsin. Bu sirada kocan is kurmustur hatta iyi gidiyordur hatta o kadar iyi gidiyordur ki artik 2 gozlu bir ev daha yapilmistir bahcenin diger yanina ama hic onemi yok. Senin icin onemli olan evi cevirmek, cocuklarini buyutmektir. Onlara olani biteni normal gostermeye calisirsin diger yandan buyurler. Geldigin yerin dilini senden daha iyi konusurlar. Yaptigin sahane borekleri yemeden camur deryasi sahalara top oynama gitmezler. Top oynamak tek eglenceleri oldugu icin sesin cikmaz ama uyduruk top ayakkabilarinin civilerinin actigi yaralar icini parcalar.Okula baslarlar okula gittiklerini zannedersin.. eve gelisleri camur icinde olur. Gururunla geldigin topragin dilini yeni yeni sokerken cocuklarin buyudugunu gormek icten ice mutlu eder seni buyuyen yaramaz, laf dinlemez ama buyuyen cocuklarin var karsinda. Esin isleri iyice buyutur evin artik bir kati daha olur. Artik burali olmak icin gereken cesareti iyice hissetmeye baslarsin. O cesaretli kendine guvenen Balkan kadini geri donmeye baslar.


Iste cocuklar buyur evlenirler torunlarin olur sonra onlar sana birer buyuk hediyedir aslinda. Cok severler seni hatta aralarinda en kucuk erkek olani her sabah bahce kati evin camindan kacip 4. kata cikar senin hazirladigin kizarmis biberli kahvaltin icin. Dusup bir yerlerini kanattigi zaman senin yanina kosar koca sari kafali en kucuk erkek torun.Buyutursun bir sekilde. Ortaokula basladigi gunun sabahinda ilk senin yanina kosarak gelir ceketini giyip. Bak ben buyudum diye. Sonra bir pazar sabahi ev telefonu calar sabah erken kalkip cizgi film izleyen sari kafali telefonu acar. Telefon annem kotu gelin der. Gidersin o elinde buyudugun insan uyuya dalmistir. Ev kiyamet yeri o kadar sese ragmen hic rahatsiz olmaz o kadar gozyasini umursamaz uyumaya devam eder. Yuzunde sicacik gulumsemesiyle. Uyur sadece.

Ceket giydiginde budugunu zanneden velet yillar sonra iste boyle bir seyler yazma calisir aglaya aglaya. Nefesi kesilir, sigarasindan bir nefes alir yazmaya devam etmek icin. Sigara ictigimi gorseydim ah be oglum yazik etme kendine derdin. Uyumaya devam ediyor ama simdi. O uyumaya ben aglamaya. Olum insan icin tamam ama daha buyumedim. Eksik eksik buyumeye calisiyoruz.




8 Kasım 2011 Salı

Şerif abi.

1997 yılılnın soğuk bir çarşamba sabahı... ilkokul 3. sınıf.. Hava çok soğuktu o sabah.. Arkası araba, futbolcu logolu montlarımızla orta halli ailelerin çocukları olmanın hakkını sonuna kadar veriyorduk. Sınıfta yabancı bir çocuk vardı. Sadece önlük, kısa paçalı bir pantolon ve burnu açılmış bir okul ayakkabısı, ayakkabı top oynarak o hale gelmemişti çok belli çünkü boyası yeniydi ve patlak değil aşınarak açılmıştı.

Esmer,büyük ve yabancı bir çocuk.. En arka sıraya oturmuştu ama soğuktan pek etkilenmediği belliydi sadece bizlere yabancı gözlerle bakıp durdu, sustu hiç konuşmadı.. Üzerinde motor logoları olan yanları yırtık defterini sıktı durdu onunla oynadı.. Bizim ise güzelce kaplanmış defterlerimiz çeşit çeşit kalemlerimiz, silgilerimiz vardı önümüzde.
Çekingendi bu büyük çocuk. Bazılarımıza göre ilkokul önlüğü giymiş bir ortaokul öğrencisiydi. Bakışlarımızdan rahatsız olduğunu fark ettik ama ısrarla kaçamak bakışlarla bakmaya devam ediyorduk merak ediyorduk çünkü. Derken biricik öğretmenimiz sınıfa girdi. Hepimiz ayağa kalktık ve her sabah olduğu gibi asker kızı olan öğretmenimizin o gür günaydın! ına karşılığımızı verdik. O yabancı çocuğun sesini ilk o esnada duymuştum kalabalığın o ses karışıklığının arasında ama bir tuhaflık vardı günaydın deyişinde yani bizim gibi söyleyememişti.. Gariplik vardı konuşmasında çok garipsemiştim hemen kafamı arkaya çevirip baktım gözlerini kaçırdı benden o büyük ve esmer çocuk korkmuş gibiydi daha bir garipsedim durumu.. Esmer ve büyük çocuk korkmuştu hem de benim gibi sarı kafalı çelimsiz bir veletten. Oysa beni rahatlıkla dövebilirdi çünkü büyüktü o.

Asker kızı olan biricik öğretmenimiz yakın gözlüklerini takti 3\D yazılı sınıf defterini takti yoklamaya başladı

-756 Fatih?
-Burdaa..

-1029 Kubilay?
-Burda..

-1029 Serkan?
-Burrdaaa...

Hepimiz sabırsızlıkla o esmer ve büyük çocuğun isminin okunmasını bekliyorduk. Sınıf kalabalıktı beklememiz gerekiyordu ama içimizden biri o kalkıp o deftere baksın diye beklemiyor değildik.

-1345 Sibel?
-Burda..
......
......
......
......

-1978 Şerif?
Kısık, çekingen ve garip! bir sesle -Burda..

Bütün sınıfın merak ettiği bir sorunu cevabıydı aslında bu.. O esmer ve büyük çocuğun adı.. Şerif. Yadırgamıştık çünkü Şerif bir çoğumuz için Red Kit'in kasabaya korku salan daltonları yakalayıp teslim ettiği göbekli, beceriksiz ve beyaz tenli adamdan başka bir şey ifade etmiyordu.

Asker kızı olan biricik öğretmenimiz yakin gözlüklerini çıkartıp büyük bir titizlikle kutusuna koyduktan sonra esmer tenli ''Büyük  Şerif'e'' doğru başını kaldırdı ve gelmişsin dedi.. ''Büyük Şerif'' kafasını sallayarak onayladı.. Öğretmenimizin peki sınıf arkadaşlarınla tanıştın mı diye sorduğunda ''Büyük Şerif'in'' sınıfımızın yeni üyesi olduğu artık kesinlik kazanmış ve biz de tarif edilmez bir güven duygusu oluşmuştu. Çünkü ''Büyük Şerif'' bizi kasabanın sert çocuklarına karşı koruyabilirdi..
''Büyük Şerif'' tanışma sorusuna kafasını sağa-sola sallayarak hayır dedi..

Asker kızı olan öğretmenimiz ''Büyük Şerif'i'' tahtaya çağırdı ve bizlere Şerif abiniz bundan sonra sizinle aynı sınıfta okuyacak dedi kusursuz türkçesiyle.. ve böylelikle ''Büyük Şerif'' artık ''Şerif abi'' olmuştu bizim için..
Hadi kardeşlerine tanıt diye devam etti kusursuz türkçeli iyi bir orta yaparak..Bozuk türkçeli Şerif abi ilk kontrolü iyi olmasa bile ortayı iyi kontrol etmeyi başardı ve benim adim Şerif dedi bozuk türkçesiyle...
Sınıftan gülme sesleri yükseldikçe Şerif abi yerin dibine gömüldü.. O gömüldükçe gülme sesleri yükseldi.
Gülme seslerini bir balyoz gibi sert bir ses tonuyla araya giren asker kızı olan öğretmenimiz kesti.

Şerif devam etti 11 yaşındayım diye.. Tam 4 yaş büyüktü bizlerden. Kafamızda olan sorulara gittikçe cevap bulmaya başlamıştık.

Biz İstanbul'a yeni geldik diye devam etti. Şaşırdık. Sonra göç etmemiz gerekti dedi..
'Göç etmek' benim karıştırdığım kitaplara göre eski insanları yaptığı bir şeydi..
Asker kızı olan öğretmenimiz gözlerini bizden kaçırmıştı yere bakıyordu sanki yüzü düşmüş arıyor gibiydi. Belli ki üzülmüştü haline yazık çocuğa der gibi dinliyordu.

Evimizi taradılar dedi. Sustu.. Tek derdi iki taş koyup top oynamak, okul çıkışı annelerimiz sakın yemeyin pis dediği el arabası muhallebilerini yemek olanlar olarak bir şeylerin ters gittiğini, kötü şeyler olduğunu anlar gibiydik.

Sonra Şerif abi öğretmenimize eşlik edip başını yere eğerek konuşmasına devam etti.

İstanbul'a kaçtık sonra dedi. Gözleri dolu ama gururlu bir abi vardi karşımızda gerçek anlamıyla bir abiydi o üşümüyordu, büyüktü ama zor bir durumdaydı. Bacak kadar veletlerin olduğu sınıf hiç olmadığı kadar sessiz, büyümüş ve ağırdı o an.


Hızlı bir el hareketiyle gözlerini silen öğretmenimiz tamam dedi tamam Şerif yerine geç dedi. Şerif abi yerine oturdu hepimiz başımızı önümüze eğip oturduk bir tek ses bile ses çıkmadan dersin geri kalanı geçti gitti.

Okul zili çalmaya başadaı acı acı ilk defa o zil acı gelmişti kulağıma, kötüydü, çirkindi ama gerçek bir sebebi yoktu sadece kötüydü o zil. Zil çaldıktan sonra büyük merak ve tedirginliğimi cebime koydum yanına gittim Şerif abinin. Elimi uzattım önce şaşırdı ama sonra karşılık verdi adımı söyledim hoş geldin abi dedim, güldü ve   eyvallah dedi.. 'Eyvallah' tam bir büyük lafıydı eyvallah hiç oturmuyordu o sınıfa ama en uzun dersin sonunda gelen hafif bir cila gibiydi eyvallah.

Zamanla Şerif abiyi keşfetmeye başladık, fakir olduklarını anlamak hiç zor değildi ama geldiği yeri öğrenmek onun o bozuk türkçesinden duymak çok farklydı. Duymak diyorum çünkü sadece duyuyorduk anlamıyorduk anlayamıyorduk. O anlamama durumuna içten içe üzülüyordum aslında ama şimdi kocaman insanların anlamıyor olduklarını görünce pek yadırgamıyorum o yaştaki halimi.

''Büyük Şerif'in'' bize abiliği yarim dönem sürdü. Yarım dönem sonunda ayrıldı okuldan çalışması gerekiyormuş, para kazanması gerekiyormuş, evleri çok kalabalıkmış, dersler para kazandırmıyormuş.
Nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Belki bir atölyede işe başladı az paralar kazanarak kalabalık ailesini geçindirmek için. Belki büyük işler yaptı sonu cezaevi oldu.. Her ne yaptıysa yaptı bilmiyorum ama bize 'Büyük Şeriflik'  yaptı.

Evet belki kendisi okuldan çok şey öğrenmedi.. Belki okuma yazmayı hiçbir zaman sökemedi..belki parlak bir karnesi hiç olmadı ama bize hayatımızın en büyük dersini anlattı. Hocalık yaptı. Büyük iş yapti aslında 'Büyük Şerif'.