Bu Blogda Ara

22 Mayıs 2013 Çarşamba

son parke

çok acayip cümleler dönüyor kafamda. güzel gülen kadınla başbaşa aynı oda içinde dinlenilen şarkının gecesinden kalan. çok acayipler, çünkü en olmadık anlarda düşüveriyor aklıma. sert bir şekilde. bir sigara daha yakıyorum, çok içme diyor. söndüremiyorum. eğer söndürürsem mahallede top oynarken düşüp dizini kanattıktan sonra ağlamaya başlayan küçük bir velete döneceğimi biliyorum. sigara oyalıyor beni. şarkı çalmaya devam ediyor. hem oyalıyor hem benden ona bakacağım zamanımı alıyor. şarkı bimek üzere. sadece odada değil. evde sadece ikimiz varız. bunu bilmek bile iyi geliyor. şarkının sonuna doğru elimdekini bastırıp yeni bir tane yakıyorum. sırf 3 dakika daha fazla durabilmek için. çok içiyorsun diyor bir daha, olsun diyorum. içimdeki mızmızlanan velet dışarıya çıkmaya başlamış bile. yarısında söndürüp kalktım. kal demedi. kapıya doğru yürümeye başladım. sadece dur dedi. döndüm, sarıldı.  elimi omuzlarına atıım çekinerek. o biraz daha sıktı. onun cesaretiyle sarıldım. o çok acayip cümleler bile o anda anlamsızlaştı. belki 4 saniya belki 1 asır. sarıldık. eğer biraz daha sarılsaydım orda kalıcaktım. tam koridorun başladığı  parkenin üzerinde. geri çekildim. gitmem lazımdı. taksi çağırayım mı diye sordu. yok dedim, durağın yerini biliyorum diyerek çıktım. o acayip cümleler çok acayip zamanlarda ondan çok uzak yerlerde çıkıyor karşıma. böyle anlarda tanıya olan inancımız artıyor işte.

7 Mayıs 2013 Salı

iyi geceler

iyi geceler sevgili gönül dostları. iyi geceler diyorum, çünkü gerçek anlamda kendimiz olabildiğimiz saatler hep gece vakitlerine denk geliyor. aşık olduğumuzda geceleri uyuyamıyoruz. çok sıkıldığımızda geceleri dışarıya çıkıyoruz, geceleri sarhoş oluyoruz, genelde geceleri sevişiyoruz, geceleri üzülüyoruz, geceleri ağlıyoruz gibi uzayıp giden listeye kucak açıyor gece. gece bize sunulmuş ve eşi benzeri olmayan bir nimet, kıymetini bilmek gerekiyor. gündüzleri bunları yapamıyoruz çünkü çalışıyoruz, yarışıyoruz, koşuyoruz. koşarken bu güzelim şeyleri kaçıyoruz. bu büyüklüğüne aldandığımız şehirlerde. aslında bir kaç adım geri çekilip uzaktan baktığımızda pek büyük olmadığını görüyoruz. resmen hayatlarımızı emen leş, dişlilerinden pis yağlar akıtan devasa bir fabrika olduğunu görüyoruz. görüyoruz ama ısrarla içine giriyoruz yakıtı insan olan bu cehenneme. girdiğimiz yetmezmiş gibi salak salak hırslarımızla daha ön sırada almak için kendi hayatlarımız kısaltıyoruz. insanı insanı yapan şeyleri kaçırıyoruz. hepimiz hayatımız değiştirecek bi'şeyi bekliyoruz. aniden karşımıza çıksın ve hayatımızı değiştirsin diye. karşımıza yağmur yağmaya başlayınca 5 liraya şemsiye satan adamlar dışında kimse çıkmayacak onu bi söyleyeyim ama. boşuna bekliyoruz. bir umuttu yaşatan insanı demeden önce bir beklentiydi yaşatan insanı dersek daha doğru olur gibi geliyor bana.

tanrının varlığına bir kez daha inandıracak güzellikte kadınlar var, çok güzeller. çok güzel manzaralar var. hatta çok güzel kadınla çok güzel manzarada yenilecek çok güzel balıklar var. bunların hepsine gündüz otobüsünde olduğumuz için sadece  uzaktan bakıyoruz. bakabilelim diye biniyoruz o sabah 9'da kalkan otobüse. gece dönüyoruz evimize.. ve iyi geceler diyoruz. çok güzel coğrafyalar var içinde çok güzel kadınlarla gündüz olan. geceleri sadece küçük teferruata taşıyan. çok güzel cumhuriyetler. başkentleri hep güzel bakıyor. hep gündüze döndürüyor hayatı. çok büyük laflar etmeyi hiç sevmem, zaten beceremem. belki becerebilsem severdim. bu yüzden sevmiyorum işte. belki günün birinde gecelerin gündüz olduğu o güzel cumhuriyette karşılaşırız. aslında hepimiz çok nazik, temiz güzel insanlarız. kendinize çok fazla haksızlık etmeyin. siz güzelsiniz ama çevreniz kötü. hepinize iyi geceler.

02:59\İstanbul

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Aktarma...

Hepimiz bir uçağın içindeyiz. En başından beri. Geçen yıl kule kalkış izni vermediği için çıkamadık Edirne'nin ötesine. Boş valizler gibi topladık umutlarımızı, hayallerimizi. Yatağın altına koymadık ama.. Evin en görünür yerine astık, üzerimizde taşıdık. Sahipsiz kaldık, yapayalnız bırakıldık. En başta öyle olduğunu zannetik. Yolda yürürken üzerinde çubuklu formasıyla topun peşinde koşturan çocuğu görene kadar. Bir umuttu yaşatan insanı işte.  O umut küçücük bir bedenin üzerinde değil kocaman yüreklerin içindeydi. Bir olduk, birlik olduk. İçimizde olan sevdayı söndürmeye çalışanlara inat.. Önce hayatta tuttuk, sonra büyüttük. Abartısız söylüyorum, bütün dünyaya inat. Hepsinin gözünün içine içine tuttuk o ışığı. Anlamadılar, anlayamazdılar zaten.. Gitti, bitti, dağıldılar, bu saatten sonra toparlayamazlar dediler... Büyük kaptan gitti.. Yürekler cenaze evi.. Kocaman adam gidiyorum dedi.. Her yer karanlık.. Her taraf sessiz. Yüreğimizdeki kocaman ışık olduğu yerde duruyordu. Uçak hangarın önünde bekliyordu, kaptansız.

Yürüdük hiç durmadan. Köy takımı dediler, mahalle takımı dediler.. Tek tek geçtik o yolları. Sindire sindire. 11 adamın yüreğinde şimdi milyonlarca çubuklu. Bu akşam İstanbul'dan bir uçak kalktı Amsterdam'a doğru.. Formalarına leke sürenlere inat ne kadar temiz oldukları göstermek için... Biz bitti demeden bitmeyeceğini anlatmak için.. Birlikte gidiyoruz.. Uçuyoruz zafere doğru..  Yolumuzun üstünde küçük bir Lizbon aktarması var sadece o kadar.. Uyku tutmayan gözler.. Dinler gibi yapıp dinlemeyen kulaklar.. Bakıyormuş gibi yapıp görmeyen gözler olacak yarın sabah.. Akıllar Lizbon'da yürekler sahada. Futbolun adaleti yok. Eğer adaleti olsaydı 11'e 11 oynanırdı o maç... Benfica yarın milyonlarca kişiye karşı oynayacak. Yorulmak yok, nefessiz kalmak yok..  Bizim sadece küçük bir aktarmamız var hepsi bu.. Çubuklunun renkleri bütün Avrupa'yı fethedecek ve gururla haykıracağız Yaşa Fenerbahçe diye...

02.05.2013\İstanbul