Bu Blogda Ara

31 Ekim 2015 Cumartesi

BLÖF

Adam, mutfakta kendisine kahve hazırlarken salonda oturan kadına ''bence bu mevsimde Karadeniz Turu yapmak hiç mantıklı değil'' diye seslendi. Sade ve sert kahvesini hazırlayıp salona doğru yürümeye başladı. Uyumaması gerekiyordu, Neslihan'ın ısrarla istediği şu Ekim ayında yapalım dediği tatili planmaları gerekiyordu.  Kadın başını bilgisayardan hafifçe kaldırıp sanki ağzının içinde kabuklu fındıkdılar varmış da bir yandan da onları kırmaya çalışıyormuşçasına dişlerini sıkarak ''Bıktım senden artık, ne istediysem yok diyorsun. Hep senin istediklerin oluyor. Batu bey Kaş'a gidelim diyor, gidiyoruz. Ben dışarı çıkalım bir temiz hava alalım diyorum ama olur mu Batu efendi çok yorgunmuş evde oturması gerekiyormuş, o yüzden evden çıkmıyoruz. Bıktım senden anlıyor musun? Bıktım. Ayrıca ne o öyle geldiğin zaman gitmek bilmiyorsun, bari kiraya ortak ol. Benim evimde benden daha çok kalıyorsun'' diye ağzından alevler çıkarttı.
Batu tam 5 aydır işsizdi ve Neslihan Batu'nun nasıl büyük sıkıntılar çektiğini çok iyi biliyordu. Neslihan'ın bu tepkisi 4 yıllık ilişkilerinin 5 aylık sıkı yönetime dayanamadığını gösteriyordu. En azından Batu bu şekilde yorumlamıştı. Zaten tatile de dedesinden kalan küçük dükkanının yıllık kirasıyla gideceklerdi. Batu beş parasızdı ve Neslihan çok öfkeliydi. Batu o kadar parasızdı ki cebinde kalan son 20 lirasını da Neslihan'a gelirken sigara ve kola alarak harcamıştı. Cebinde kala kala altı tane bir lira kalmıştı.
Batu elindeki kahve fincanını kitaplığın üzerine bırakıp yatak odasına doğru yürüdü Neslihan salonda ''Alt tarafı tatil ya, dört günlük tatile de gidemiyorsak ölelim biz'' diye söyleniyordu.  Batu odaya girdiğinde artık eski hayatının olmayacağının farkına vardı. Açık olan camdan içeriye giren yağmurun sesi midesini bulandırdı, bu evden bir an önce çıkması gerekiyordu artık. Dolabın üstündeki sırt çantasını alıp evdeki eşlarını toparlamaya başladı. Üç tane tişörtü vardı, onları koydu önce. Neslihan'ın ismini çok beğenip ama asla okumadığı, Batu'nun da Neslihan'a layık göremediği kıyı kasabası hikayeleri olan kitabını attı çantasına. Artık ''olduğuz kadar bile güzel değiliz'' diye mırıldandı. Uçakları çok severdi. Geçen yıl çok fazla uçuş yaptığı için devlet havayolları büyüğünden bir uçak maketi hediye etmişti Batu'ya, o da bu evdeydi. Meketi güzelce söküp çantaya yerleştirdi. Pantolonunu giydi, çantayı sırtlandı bir daha asla gelmeyeceği bu evi biraz burukluk, biraz da öfkeyle izleyip kapıya ulaştı. Neslihan'a uzun uzun bakarak ''bitirmişsin sen bizi, çoktan bitmişiz de okeye dönüyormuşuz zaten'' diyerek evden çıktı.
Hava yağmurluydu, soğuktu ve saat çok geçti. Gecenin üçü olmuş hiç utanmıyormuş gibi bir de üçü yirmi geçiyordu. Batu ıslandığına mı yansın, sevgilisinden ayrıldığına mı yansın yoksa bu saatte eve nasıl gideceğini bilemediğine mi diye karar vermeye çalışırken siteden çıkıp caddeye kadar yürüdü. ''Zamanında çar çur etmek yerine alıcaktın oğlum bir araba düşmeyecektin bu hallere'' diye kendisine ayar verdi. Yolda birisini görse ondan para isteyip taksiye binecekti, o noktaya gelmişti ama kimse yoktu. Kimsenin olmasını geçti in cin bile top oynamıyordu, onlar bile evlerine dönmüşlerdi. Saçakların altından aldan yürüyordu, tam yirmi dakika geçmişti. Artık umudunu iyice kaybedip taksiyle kırk liraya gittiği evine yürüyeceğini düşündüğü anda yerdeki yağmur sularını yara yara gelen taksiyi gördü. Yola atlayıp el etti, durdurdu taksiyi. Dumandan taksiciyi göremedi ilk başta. Taksici sağ ön camı açınca içerideki duman biraz dağıldı, taksiciyi az çok görebiliyordu artık. Atla abi atla sokak köpeği gibi ıslanmışsın diyerek kapıyı açtı taksici.
Batu ıslandığına mı yansın, cebinde altı lirayla İstanbul'un en seri sigara içen taksicinin taksisine bindiğine mi yansın bilemedi. Taksici nereye diye sordu. Levet dedi Batu. İlk beş dakika sadece taksiye radyodan katılıp ''derdime derman meyler, dilim ismin heceler, seni benden aldılar, hain geceler'' diye ortamı yavaşça germeye başlayan Cengiz Kurtoğlu konuşuyordu. Aklına Neslihan geldi, kesin uyumuştur şimdi. Taksici önce Batu'ya sonra da kucağındaki çantaya baktıktan sonra Cengiz Kurtoğlu'ndan sözü alıp konuşmaya başladı. ''Sizin de işiniz zor vallahi abi. Uyuşturucusu var, hırsızı var, katili var, var oğlu var İstanbul'da. Ben vallahi size büyük saygı duyuyorum, ne zaman bir polis görsem durur halini hatırını sorarım. Ana baba kuzusu hepsi sonuçta, memleket onlara emanet en nihayetinde'' diye pası Batu'ya attı. Batu taksicinin bu yanılgısını fırsata çevirebileceğini düşündü ve ''Bence de polislerin işi zor, senin hiç tanığın polis var mı?'' diye sordu. Taksici ''yoktu ama sen oldun ya şimdi abi, var artık'' dedi. Batu taksiciye polis olmadığını söyledi, hem merak ederek nasıl böyle bir sonuca vardığını sordu. Taksici çantasındaki uçak maketini silah zannetmiş haliyle de Batu'nun polis olduğunu düşünmüştü.
Yol yavaş yavaş azalıyordu. Önlerinde on beş dakikaları ve cebinde altı lirası vardı. Aklındaysa Neslihan, nasıl olur da bir tatil yüzünden bu noktaya gelirlerdi. Ben burda,  gecenin bu vaktinde deli gibi yağan yağmurdan zatürre olmamak için mücadele ederken o kesin uyumuştur şimdi diyordu. Uyku zaten yarı ölüm hali değil miydi. Neslihan artık bir ölüydü onun için, Neslihan için de Batu. İkisi de uykuya dalmışlardı aslında.  Bütün duyguların katili olan taksici ''ee abi polis değilsen ne iş?'' diye göz ucuyla silah zannettiği uçak maketinin çantadaki kabarıklığını gösterdi. ''Karışık işler'' dedi, gizem yarattı bir anda. Bu gizemi çözmek tam bir taksici işiydi. ''Özel güvenlik misin?'' diye devam etti. Batu yarattığı gizemin rüzgarına kapılıp yasadışı işlerle uğraşıyormuş gibi ''kirli işler kardeşim, kirli işler'' diye baktı taksiciye. ''Metroyu geçtikten 200 metre sonra indir beni'' diye uyardı merak ettiği gizemden gerginliğe sürüklenen taksiciyi. Sonra da ''Biliyor musun, çok üzülüyorum böyle olunca. Yani nefes alan, yaşayan birisini ortadan kaldırmak. Onun son nefesini verirken yalvarışlarını izlemek. Ne bileyim, tuhaf oluyorum iki üç gün kendime gelemediğim oluyor bazen. Bazen de yemekten sonra sigara yakmak kadar doğal geliyor. Birileri bir hata yapıyor ben de o hataları cezalandırıyorum. Hayat hiç adil değil güzel kardeşim. Paran kadar güçlüsün, paran kadar sevilirsin ve ne yazık ki paran kadar adam yerine koyarlar seni. Büyük bir sahne bu şehir. Jönler de var figüranlar da. Bana bak, ben bildiğin yardımcı erkek oyuncuyum. Sen sakın figüran kalma bu hayatta tamam mı?'' diye kendi yarattığı bir kiralık katilin ağzından konuştu. Metroyu 200 metre geçmişler, taksicinin gerginliği korkuya dönüşmüştü. Yanında daha yeni cinayet işlemiş bir adam oturuyordu. Batu dijital aynada yazan   kırk dört lirayı görüp ''ne kırk dört lirası burası yazsa yazsa kırk yazar, hadi bilemedin en fazla kıkrk iki olur'' diye çıkıştı. Takcisi can havliyle ''abi lafı mı olur, ne kırkı ne kırk dörtü bir de senden para mı alacağız allah aşkına gözünü seveyim'' diyerek aslında yanında oturan katilden canını bağışlamasını istedi. Batu yavaşça arabadan indi, kafasını içeriye uzatıp bir kez daha ''Sen sakın figüran kalma bu hayatta tamam mı?'' diye ayarını verdi, kapıyı kapattı. Tasici altındaki Albea'yı bağırta bağırta yağmurun arasında gözden kayboldu.
Elinde üç dört parça eşyasının olduğu çantası, cebinde bir sigara almaya bile yetmeyecek altı tane bir lirası ve bitirdiği o asla ''biz mutlu insanlar olacağız Neslihan, hep mutlu olacağız'' diye gelecek hayali kurduğu ilişkisiyle apartman girişine geldi. Evinin kapısındaydı, ıslanmıyordu ve uyku vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder